Düşünsel
farklılıkların yanında; kültürel, sosyal, geleneksel farklılıkların da olduğu
bir toplumun içinde yazıyoruz. İster istemez fikir ayrılıkları ve
anlaşmazlıklar oluyor. Bu hayatımızın bir parçası şimdilik bunu bir kenara
bırakalım.
Ben kendimi hep takıntılı ve ayrıntıcı bulurum. Her işin altında bir şeyler
aramak şüpheci olmak benim kanımda var galiba. Çünkü öne sürülen düşüncenin bir
art bölgesi yani sağlam bir alt yapısı yoksa doğal olarak inanılacak ve
destekleyecek bir yanı da yoktur bana göre. Bu yüzden önce fikri benimser
düşünsel olarak uygularım. Ardından sorular sorarım: Bu neden böyle, şu özellik
nerden geliyor, burada neden böyle bir yol izlenmiş?... vs. vs. Yapılması
gereken de budur bana göre. Ben bunu bilir bunu söylerim.
Paranoyaklık olarak algılayanlar olacaktır mutlaka bu söylediklerimi ama dünya
üzerinde çok zeki insanlar var ve bu insanlar boş durmuyor. Kitlesel olarak
insanları etkileme ve yön verme çabası içindeler. İnternette küçük araştırmalar
yaparsanız, özellikle reklamların insanların bilinçaltında nasıl yer ettiğine
dair birçok örnek bulabilirsiniz.
Tabii böyle bir yöntemin bulunup da sadece reklamların içinde, yalnızda ürün
satmak için kullanılması mantıksız olmaz mı sizce de? Bu zihinler bunları
insanları kitlesel ikna süreçlerine sokmak için kullanamaz veya inandıkları
şeyler uğruna kullanamazlar mı?
Buna dair iki örnek vereyim:
1. Bir inanışa mensup birini düşünün. İnanç bahsettiğimiz. Onu doğru olduğu
için benimser değil mi? Örnekler sunar doğru olduğuna dair, uğruna her şeyini
verecek duruma gelir. Ve doğru olduğuna inandığı için de herkesin onu
benimsemesini ister değil mi?
2. Ya da kitleleri yönetmek isteyen bir güç düşünün. Kesinlikle çok zeki
insanlar var. Her konuda kolay kolay ikna olmayacak, doğru soruları doğru yerde
soracak insanlar. Onları yönetmektir zor olan. Tabiri caizse avuç içine almak
zordur onları. Ve bahsettiğimiz güç onlar için de hamle yapmak zorunda değil
mi?
Evet bu iki örnekte bahsettiğimiz kişi veya kişiler insanlara bir şeyleri
benimsetmek isterler. Bunu yapmak gerçekten zordur ve direk olarak aktaramazlar
her şeyi. Bunun için bilinçaltına yer edecek resim, görüntü, yazı gibi şeyleri
sonuna kadar kullanırlar.
Sosyal varlıklarız. Bunları hayatın içine minik minik serpiştirmek hiç de zor
olmasa gerek. İzlediğimiz dizide, filmde, reklamda; okuduğumuz dergide,
gazetede, kitapta; baktığımız resimde bunların emmarelerini görmek hep mümkün
olacaktır.
Yaklaşık bir sene önce bu membaın içinde çalışan yani basın yayın sektöründe
olan birisine şu soruyu sormuştum: Her gün insanlarla etkileşim halindeyiz.
Birçok şey paylaşıyoruz. En ufak bir konuda birbirimizi ikna etmeye çalışırken,
koca basın-yayın şirketlerinin veya organizasyonların bize bir şeyleri aşılamak
istediğini düşünerek ben mi paranoyaklık yapıyorum yoksa sizce doğru yolda
mıyım?
Mesleği sunuculuk olan bayanın verdiği cevap gayet açık ve netti: Evet düşünsel
etkilerin yaygın olduğu hayatımızda şüpheci olmak kesinlikle paranoyaklık
değil, asla gördüklerinize, duyduklarınıza akıl süzgecinizden geçirmeden
inanmayın. Her insan hata yapar, aktarılan her şeyde mutlaka boşluklar vardır.
Varacağım nokta şu elbette böyle etkilerin varlığını bilip bir köşeye çekilmek
biz akıl sahibi insanların yapacağı bir şey değil. Bu yüzden çevreyi algılarken
dikkatli olmalı, akıl filtremizi sürekli açık tutmalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder